Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Özgürlüğün Elli Tonu

Özgürlüğün Elli Tonu
(2.0/10)
Yazar: Mustafa İri

Ucuz komedi ve ucuz erotizmin kol gezdiği bir vizyon takviminin tam ortasında insan ne yapar?  Elbette ruh çağırır! Ben de geri kalmadım ve türün saplantılı bir takipçisi olmadığım halde tedavülden kalkmış, demode olmuş ve bir ay sonra 85'ine girecek olan VHS döneminden yaşlı bir yönetmeni anmak istedim. Erotik filmlerin babası olan meşhur Tinto Brass' ı. Her ne kadar öyle anılsa da o büyük adam, 'Caligula' gibi özel bir filmi de yönetti, hatırlatırım. Her şeyden önemlisi, çok satan berbat üçlemelerden de uzak durdu ki; akıl sağlığımızı korumak açısından bu çok önemli, kendisine milyonlarca kere 'Teşekkürler'! Bu yaşında bile çok daha iyisini yapardı eminim. 

       

Kişisel olarak Don Johnson'ı severim fakat kızı Dakota konusunda çok öfkeliyim. Tonlarca seçenek arasında '50' yi seçtiği ve bunu üç keredir tekrarladığı için. Neden söz ettiğimi anladınız. Lafı getirmeye çalıştığım yer belli; sinema salonlarında göze hayli hoş görünen iç gıcıklayıcı 'Özgürlüğün Elli Tonu' afişinin vaat ettikleri ve sonrasına olanlardan.                               

 

 E.L.James' in romanından Niall Leonard'ın senaryolaştırdığı film ilk bakışta hayli çekici görünüyor. Onca hayat gailesi ve koşturmaca içindeyken insana keyif ve huzur veriyor. Kazın ayağı öyle değil ama! Bu derin hissiyatlardan yoksun zorlama film, en başta kendi türüne ihanet ediyor.                                      

 

Erotik filmler, yoğun tensel arzular ile pornografi arasında bir yerde, sinema izleyicisi için her daim merak konusudur. Sınırları zorlar ama sınırı geçmez. Geçer gibi yapar. Meraklı gözleri kendi kamerasının cesareti ölçüsünde uzuvların estetik açılarında gezdirir. İlgi ve iştahı körükleyerek beklentiyi arttırır ama gizemi korur. Aşırılığı dengede tutarak doğru anda geride durmayı bilir. Bilir ki, akıl sarayına giden yol aşırılıktan geşse de o yol hep düşenlerle, şarampole yuvarlananlarla doludur. Fifty Shades Freed (Özgürlüğün Elli Tonu) ne yazık ki bu elim kazaya kurban gidenlerden. Serinin kapanış filmi olan bu son kâbus, insan zekasına ve kadın cinsine olan dar bakışıyla da yerlerde sürünmeyi hak ediyor. Aptal Anastasia'nın şuursuz Christian ile yaşadığı eblek aşkın kof bir ürünü bu film. Beni üzen şey modern insanın erotizm konusundaki yaratıcılığına vurulan darbenin bu denli izleyici bulması, merak uyandırması. 2000'ler  öncesinde bu iş çok daha iyi yapılıyordu. Tinto Brass'ın tüm filmleri gibi Vahşi Orkide ile benzer bir yol izleyen erotik sinema en azından sofistikeydi. Ya da Zalman King filmerini o zamanlar bile küçümserken durumun bu kadar kötüleşeceğini tahmin edemiyorduk. Adrian Lyne, mastürbasyon sahnesiyle sükse yapan 9 1/2 Hafta filminde dahi incelikli bir yol izleyerek dramatik açıdan da izleyiciye saygılıdır. Mickey Rourke için zirve sayılan bu çarpıcı filmin bir sahnesinde yaşanan yoğun cinsellikten ruhu yorulan Elizabeth (Kim Bassinger), resim sergisi için ikna etmeye çalıştığı yaşlı ressamın evini dolaşır. Orada bulduğu huzuru hissettiren harika bir sahne vardır. Arka pencereden ikindi güneşi vurmaktadır. Parkta oyun oynayan çocukların kahkahalarını duyar Elizabeth. Elindeki çaydanlıkla çiçek sularken durur ve gözlerini kapatarak sokağı dinler. Oradaki dinginliği daha önce hiçbir filmde bu denli net hatırlamıyorum. Çarpıcı buluşlarla beklenmedik envai çeşit fantazinin sıralandığı bu film duygusal açıdan da özel ve anlamlıydı. Yine o yıllarda şiddeti de ihmal etmeden adından söz ettiren 'olay' filmler sürekli gündemi meşgul ederdi. Büyük göğüsleriyle gazete haberlerinde de adını sıkça gördüğümüz İtalyan oyuncu Francesca Dellera, Et (The Flesh) ile türün en iddialı filmlerinden biriyle boy gösteriyordu. En azından sağlam bir öyküsü vardı.                     

 

Özgürlüğün Elli Tonu, dayandığı karakterlerin zayıflığı ile sınıfta kalıyor. Paralı bir adam olan Christian karakteri eşelendiğinde karşımıza sığ bir salon erkeği çıkıyor. Piyano çalma becerisi ne yazık ki onu kurtarmaya yetmiyor. Hayata bakışı da eğitimsiz bir lümpeninkinden farklı değil. Bir türlü yürümeyen zavallı senaryo onu daha da komik gösteriyor. Hiç ediyor. Anastasia'nın durumu daha da içler acısı. Kırmızı odanın kırmızı acı biber gibi sürekli olarak tokatı gösteren azgın sevgilisi tarafından hatırlatılması, dost meclislerinde eğlence malzemesi olarak kullanılabilir. Peki genç bir kadını hangi amaçla kullanabilirsiniz? Bir film erotik nedenlerle çekilmiş olsa da kadına saygısını kaybederse bağışlanmalı mıdır?                     

 

Şaşırtıcı olan diğer bir konu kadınların üçüncü kez seriye olan ilgisi. Bir insan aynı hatayı üç kez tekrarlayabilir mi peki?   Umarım tek nedeni Jamie Dornan'dır diyelim ve geçelim.                        

 

Eğlence gibi görünen sinemayı basit amaçlar için meze yapan anlayışı reddeden biri olarak bu tür emekler saygı görmemeli, eleştirilmelidir diyorum. Erotizm olmadan olmaz diyorsanız size 1996 yılı yapımı Bámbola'yı öneririm. Bigas Luna'nın sıradan fimleri bile bu akılsızlara bin basar. Hayat geçicidir, iyi işler ise kalıcı!

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter