Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Ölümle baş etmek imkânsız, aşk ise hep mümkün!

Ölümle baş etmek imkânsız, aşk ise hep mümkün!
(7.0/10)
Üye: Ali Ulvi Uyanık
En komik, en tuhaf, en güldürücü durumlar, çoğu kez büyük dramlarla beslenir. Acıklı olaylar komedinin ikiz kardeşi gibidir. Zaten dünyanın ortak tiyatro simgesi , gülen ve ağlayan maskelerdir... Romantik komediler de hayatın içinden öykülerle beslendiği için söz konusu bir sinema filmi olduğunda, inişlerle çıkışlar, çöküşlerle yükselişler, ayrılıklarla kavuşmalar birbirini izler. Şüphesiz baş edilemeyen tek gerçek de ölümdür.

 

1974 Paris doğumlu yazar David Foenkinos kendi romanından uyarladığı senaryodan, 'casting' yönetmeni / aktör kardeşi Stéphane Foenkinos ile birlikte çektiği bu ilk uzun metrajında alabildiğine 'uçlarda' seyreden bir kaybetme ve aşk hikâyesi anlatmış. 

 

Önce, yakışıklı, yüreği ve gülüşü güzel, huyları iyi kocası François'yı (Pio Marmaï) kazada yitiren Nathalie'nin (Audrey Tautou)  , bu 'genç ölümle' birçok insan gibi nasıl baş edemediğine tanık oluyoruz. Ölüm, değiştiremediğimiz ve engel olmadığımız, çoğunlukla da bizde 'adaletsizlik' duygusu yaratan bir gerçek olduğundan, Nathalie ile empati kurmamız kolayca gerçekleşiyor.

 

Sonra, aradan üç yıl geçtikten sonra başka bir şey, hani neredeyse bir mucize gerçekleşiyor; Nathalie, 15 yıldır Fransa'da yaşayan İsveçli çalışma arkadaşı, görünüm itibariyle bir 'dağ adamı'nı andıran Markus Lundl (François Damiens) ile bir yakınlaşma yaşıyor. 

 

En sevdiğimizin ölümünü kabul etmekte başarısız olsak da, yeniden 'yaşamaya başlamak' için tekrar sevebileceğimize, hatta âşık olabileceğimize dair, alçak tonda fakat kusursuz yazılmış diyaloglarla konuşan bir film "Aşkın Renkleri" (La délicatesse) . Üstelik uygar kabul edilen bir toplumda, Natalie'nin en yakın arkadaşı tarafından bile, moda söylemle 'ötekileştirilen' Markus gibi 'safça seven' adamların hala var olduklarına da inandırıyor. Bu ilişkiye dolaylı tahakküm uygulayan toplumsal çerçeveyi de göze sokmadan çiziyor.

 

Tipik güçlü hisseden mütecaviz erkek olan patronunu da, işini de, dedikoduları da bir çırpıda silebilen Natalie karakterinde Audrey Tautou, yüreğinin gelgitlerini seyirciye geçirmesini biliyor. 

 

Markus: Bir ince / zarif humor örneği olan filmin büyük bölümünü ele geçiren, beden dilini, yüzünü, mimiklerini enfes nüanslarla kullanan François Damiens, seyretmesi gerçek keyif veren bir aktör! Biz onu tanıyoruz aslında: Anımsarsanız, "Gönül Avcısı" (L'arnacoeur) adlı bir başka romantik güldürüde, sevgilileri yüklü para karşılığında 'ayıran' genç adama yardım eden ablasının kocası rolündeydi... Bir komedi sanatçısının karakterini doğru biçimde özümseyerek, abartmadan da güldürebileceğinin -neredeyse- dersini veriyor... Aynen, hayatın doğal akışının yeterince dram ve yeterince komedi barındırdığına dikkat çeken, en iyi uyarlama senaryo ve ilk film dallarında da César ödüllerine aday olan "La délicatesse" gibi. Kalbinin kepenklerini indirmiş olanlara şiddetle tavsiye ediyorum.

 

Ali Ulvi Uyanık

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

HABERLER

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ SAHİ...

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ SAHİ...

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter