Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

La La Land

La La Land
Yazar: Ayşe Özgür Aydoğan

"Hayalci, ay ışığında yolunu bulan insandır. Cezası da şafağı başka herkesten önce görmesidir."  Oscar Wilde


Genç ve yetenekli yönetmen Damien Chazelle ‘in İlk filmi Whiplash yine müzik temalı bir filmdi, beğenmiştim. Ancak yönetmenin yaratıcılığı ve dehası bu ikinci filmde daha belirgin bir biçimde ortaya çıkıyor. 

 

Romantik ve modern bir müzikal olan La La Land, Los Angeles’ta geçiyor. Sinematografik açıdan çok başarılı bulduğum filmde çekimler, loş ışıklı mekanlar, Los Angeles’dan manzaralar  bir harika. İzlemeye başladığınızda dönem filmi zannedebilirsiniz.  Giysiler, müzikler, arabalar ama bir bakıyorsunuz ki film günümüzde geçiyor. Şimdi de yaşarken geçmişe duyduğumuz özlem gibi. Yönetmen bu duyguyu her sahnesiyle filmine katıyor.

 

Hikâye, kalabalık bir otoyolda arabasından inip aniden şarkı söylemeye başlayan bir genç kız ile başlıyor. Aynı eski müzikallerde ki gibi diğer insanlar da arabalarından inerek bu şarkıya eşlik ediyor ve dans etmeye başlıyorlar. Bu trafik  ve kalabalığın içinde ilk defa karşılaşan Sebastian ve Mia’nın yolları daha sonra da farklı yerlerde tesadüfen kesişiyor. Sebastian, klasik caza âşık bir piyanist ve kendi müziğini özgürce yapabileceği bir caz klubü açmayı hayal ediyor. Ancak klasik caz artık çok rağbet görmemekte. Mia ise oyuncuların takıldığı bir kafede garsonluk yapıyor ve onun hayali de oyuncu olmak. Mia, sürekli oyuncu seçmelerine katılıyor. İyi  bir oyuncu olmasına rağmen şansı bir türlü açılmıyor. Seçmelerden hep olumsuz yanıtlar alıyor. Hayallerinden vaz geçmek istemeyen ve aslında birbirine çok benzeyen Mia ve Sebastian’ın karşılaşmaları, sonunda aşka dönüşüyor. Fakat ilişki ilerledikçe sorunlar başlıyor. Sebastian’ın müziğinin artık çok rağbet görmüyor oluşu ve para kazanma zorunluluğu onun hayallerini gerçekleştirebilmesinin önünde bir engel. Mia’da bir türlü başarıyı yakalayamadığı için artık hayallerinden vaz geçmek üzeredir. Hayatın gerçekleri kimi zaman bizi ideallerimizden ya da aşkımızdan vazgeçmeye zorlar. Bir de bakmışız ki hayalini kurduğumuz şeylerin hiçbirini yapamıyor ve bambaşka şeyler yapıyorken buluruz kendimizi. Birbirlerini destekledikleri hayat, hayallerini  gerçekleştirmelerine ve aynı zamanda  aşklarını yaşayabilmelerine izin verecek midir?

 

La La Land, Sebastian (Ryan Gosling)  ve Mia (Emma Stone) ‘un beraber rol aldıkları üçüncü film. Aralarında ki uyum tartışmasız muhteşem. Özellikle bu filmde ikisinin beraber şarkı söyledikleri bir sahne  var ki, hem şarkıya hem de ikilinin oyunculuğuna bayıldım. Justın Hurwitz’in “city of stars” adlı şarkısını söyledikleri sahne. Bence çok romantik ve hoş bir parça. Klasik cazın öldüğünü düşünenler bu şarkıyı dinlemeli ve yaşayan bir şeyin hiçbir zaman bitmeyeceğini bir kez daha düşünmeli. Bana kalırsa yönetmen, Sebastian rolü için de Mia rolü için de en doğru isimleri seçmiş. Ryan Gosling, gerçek yaşamında da halihazırda bir müzisyen ve bir piyanist . Aynı zamanda romantik ve hüzünlü bir havası var. Emma Stone’da Mia rolüyle çok başarılıydı. Nitekim 89. Oscar ödüllerinde bu rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. En iyi yönetmen, “Damien Chazel”, en iyi müzik film müziği, “ La la land” , en iyi özgün şarkı da benim en sevdiğim şarkı olan “City of stars” a gitti. Film, toplam 6 dalda ödül almış oldu. 

 

Filmin sonu sizi belki biraz şaşırtabilir ancak bazen hayallerimiz ve ideallerimiz çok güçlüyse her şeyin önüne geçebiliyor. Bu nasıl aşk demeyin. Tarihte devrimciler de zaman zaman sanatçılar da  idealleri uğruna pek çok şeyden vazgeçebilmişlerdir. Her şey başka türlü de olabilir miydi? Mia, filmin sonunda bunun da hayalini kuruyor. Ve film, içimizi burkarak bitiyor.

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter