Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Kurdeşen Dökülecek!

Kurdeşen Dökülecek!
Yazar: Başlık tabii ki, P.T. Anderson’ın 2007 tarihli “Kan Dökülecek” adlı filmine gönderme yapıyor ama kelime oyunu yapmanın keyfi ağır bastığı için; yoksa filmin “kurdeşen döktürecek” kadar sıkıcı olduğunu düşünmüyorum! Ama bir başyapıt olduğunu düşünenlere de kesinlikle katılmıyorum.

 

Açılış böyle yaptıktan sonra şunu da ekleyeyim: “The Master”a Venedik’te FIPRESCI’nin en iyi film ödülünü veren jüride ben de vardım. “The Master”ı çok beğenmemiştim, benim oyumu almadı ama oyumu hangi filme vereceğimi de pek bilememiştim. “The Master” Venedik’te P.T. Anderson’a en iyi yönetmen, başrol oyuncuları Philip Seymour Hoffman ve Joaquin Phoenix’e de en iyi erkek oyucu ödüllerini kazandırdı. Rivayete göre jüri en iyi film ödülünü de “The Master”a verecekmiş ama Venedik’in yarışma yönetmenliği aynı filme hem en iyi yönetmen hem de en iyi film ödüllerinin verilmesini yasaklıyormuş. Bunun üzerine Kim Ki Duk’un “Pieta”sı Altın Aslan’a layık görülmüş. Bu yaygın bir söylenti ama jüri başkanı Michael Mann tarafından onaylanan bir söylenti değil.

 

Anderson epik boyutlarda filmler çekiyor. “Kan Dökülecek” öyleydi, “Manolya” da öyle. Anderson “The Master”’da da bu iddialı tarzını sürdürüyor ve hatta filmini pek kullanılmayan 65mm filme çekiyor. Ama “Kan Dökülecek” de olduğu gibi “The Master”da da aynı sorun var. Tam olarak ne anlatıyor bu filmler Allah aşkına? Bu görkem ve gösterişin ardında anlamlı ve ikna edici hikayeler var mı? Hakkını teslim edelim Anderson görsel ve işitsel anlamda etkileyici anlar oluşturabiliyor. “Kan Dökülecek” ile ilgili 15 Şubat 2008 tarihli yazımda şöyle demişim: “Ama filmin öyle sahneleri var ki muhteşem. Ve bu muhteşemliği Daniel Day Lewis'in müthiş etkileyici fiziği, Radiohead'in gitaristi olarak tanıdığımız Jonny Greenwood'un uzun zamandır bir filmde rastlamadığımız kadar etkileyici, farklı müziği ve nefis görselliğe borçluyuz. Sırf bunlar bile filmin yüksek bir not alması için yeterli. Ama 'Kan Dökülecek' abartıldığı kadar derin bir film falan değil. Hatta birçok açıdan yanlış bir film.” Benzer şeyler “The Master” için de söylenebilir doğrusu.


The Master’ın konusu şöyle özetlenebilir: Anderson bizi “Kan Dökülecek”te olduğu gibi yine bir tarih yolculuğuna çıkarıyor ve bu kez 1950’lere götürüyor. İki filmde de sahtekar din adamları ve şiddetini kontrol edemeyen karakterler var ama ilişkilerindeki dengeler çok farklı. “The Master”da temelde iki karakter var. Birisi II. Dünya Savaşı’ndan “travma sonrası stres sendromu” ve alkol/madde bağımlılığıyla terhis olan Freddie Quell (Joaquin Phoenix). Diğeri ise gerçek hayatta Scientology tarikatını kuran Ron Hubbard’dan ilhamını alan Lancaster Dodd (Philip Seymour Hoffman). Freddie tam anlamıyla uyumsuz, saldırgan ve kaybetmeye mahkum biri. Ama Freddie’nin kadınlara cazip gelen bir yanı da var. Çalıştığı işlerde dikiş tutturamayan, olay çıkaran Freddie, babasına benzettiği yaşlı bir adamın ölümüne de neden oluyor (filmin baba-oğul çatışmasına yaptığı göndermelerden biri). Kaçarken kendisini bir gemide buluyor ve burada “Dava” adamı Lancaster Dodd’la tanışıyor. Dodd, Freddie’den hoşlanıyor bir şekilde. Ve Freddie’yi tarikatına alamaya karar veriyor. Dodd’un yöntemleri şarlatanca ama insanları etkiliyor. Dodd abuk sabuk bir din geliştirmiş. Sadece din de değil, bir tür tedavi yöntemi olduğunu da iddia ediyor. Psikanalizden esinlenmiş ama bilimsel yanı olmayan tedavi yöntemleriyle Freddie’yi de iyileştirmeye çalışıyor. Dodd’da kendisini koruyup kollayan bir baba figürü bulan Freddie derhal sadık bir müride dönüşüyor. Ama ne Dodd’un ne karısı ne de çocukları Freddie’den hoşlanmıyorlar. Ama Dodd, Freddie’den vaz geçmiyor, ta ki Freddie bu baba figüründen de vaz geçmeye karar verene kadar.

 

Filmin Venedik’teki basın toplantısında Anderson doğrusu pek ışık tutmadı filmine. Filmin iki adam arasındaki sevgiyi anlattığını, Amerikan tarihine, siyasete vs. dair bir şey söylemediğini belirtti. Bence de film bir dönem filmi olsa da, o döneme dair bir şey söylemiyor. Tarikatlar üzerine söyledikleri de pek sınırlı. Ama Anderson’ın örgütlü dinlerden hoşlanmadığı kesin. “Kan Dökülecek”teki kadar net değil bu tepki ama. Burada Lancaster Dodd bütün acayipliğine rağmen olumsuz bir karakter değil. Peki neye dair bu film?


Filmi bir baba-anne –oğul üçgeni olarak görmek mümkün çünkü Dodd’un çok etkili, bir tür Lady Macbeth’i oynayan bir karısı var (Amy Adams). Freddie bu çiftin bir nevi çocuğu, evlatlığı oluyor. Freddie’nin babasına bağlılığıyla ondan kurtulmak istemesi tipik bir baba –oğul ilişkisi gibi paralel seyrediyor.  Fakat ne bu ne de zaten olmayan tarihsel bağlam filmi ilginç kılıyor. Açıkçası bence bayağı zayıf bir film ”Usta”. Belki bir dahaki seyredişimde daha anlamlı bulurum ama bana bütün hikaye ve bütün karakterler uyduruk geldi. Aslında ”Kan Dökülecek” de uyduruktu ama daha etkileyiciydi. Bu arada Phoenix’in kambur duruşu ve ellerini beline koyuş şekli de Daniel Day Lewis’in petrolcusunu andırıyor. İnançlı adamla, vahşi adam ikilisi Anderson için ne anlam ifade ediyor acaba? Babalar ve edinilmiş evlatlar? Sorular bunlar galiba. Anderson hakkında duyduğum bazı hikayeleri paylaşarak bitireyim yazıyı. “Kan Dökülecek” döneminde Anderson iflah olmaz derecede uyuşturucu bağımlısı durumundaymış. O kadar ki, uyuşturucularından ayrılamadığı için filmin promosyonu için yapması gereken seyahatlere çıkamıyormuş. Galiba artık o dönem geride kalmış artık. Belki alkol/uyuşturucu bağımlısı Freddie’nin kurtarıcı bir baba arayışlarında Anderson açısından otobiyografik bir şeyler de vardır. Bir otobiyografik not da, Anderson’ın “Punch Drunk Love” (2002) filminde çalışan görsel tasarımcı Jeremy Blake’in Scientology tarikatından aldığı tehditlerin ardından sevgilisi Theresa Duncan’la birlikte 2007’deki şüpheli intiharı (karmaşık olayların içinde müzisyen ve Scientology üyesi Beck de var). Anderson utangaçça da olsa tarikatla hesaplaşmak istemiş olabilir.


Not: Venedik’ten yazarken “The Master”ı nasıl Türkçeleştirsek diye Esin Küçüktepepınar’la düşünmüştük. Usta, üstad, efendi, hoca… oysa ne kadar basitmiş, “The Master”a Türkiye’de  “The Master” denir tabii ki.

 

 


Cüneyt Cebenoyan

 

twitter.com/cuneytcebenoyan

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter