Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Kızıl Serçe

Kızıl Serçe
Yazar: Yetkin Yüksel

Kızıl Serçe’yi izlerken aklıma “Soğuk Savaş” döneminin aslında günümüzde de acımasızca devam ettiği geldi. Amerika kendi güçlü sinemasında Rusya’nın her türlü insani olmayan olgusunu işleyerek, bu savaşta bir adım öne geçme çabasında… Bu tür filmlerin diğer bir önemi de; dünya yakın tarihini taraflı da olsa algılamamızı sağlaması. Süper güçler, güçlerini yitirmemek için “insani olmayan” eylemleri bir tür strateji olarak kullanırlar.  Kızıl Serçe, bu türden bir yöntem benimsemiş olan Rusya’daki yıkım sonrası sosyalizme dair bir bakış getiriyor. Baskıcı, devletçi ve sistemi korumak için yapılan acımasız yöntemlerin yarattığı korkuları merkeze alıyor. 

 

Dünyaca ünlü Bolşoy Bale’sinin gösterisiyle başlıyor film. Paralel olarak gizemli bir takibin de izini sürüyoruz. Filmi eleştirirken yaşama nereden baktığınız önemli… Sosyalizm karşıtı olsanız da, kültür, sanat ve eğitimdeki disiplin etkisini sert şekilde hissediyorsunuz. Günümüzün en büyük sorunu olan kadının özgür birey olarak yaşama katılımı üzerine de bize ipuçları sunuyor Kızıl Serçe. Filmin başkahramanı Dominika( Jennifer Lawrence) üzerinden olay örgüsü akıcı şekilde ilerliyor. Hayatta annesinden ve baleden başka tutkusu olmayan Dominika, geçirdiği bir kaza sonucu baleye veda etmek zorunda kalır. Rus Ajanı olan dayısı Vanya’nın zorlamasıyla; onun gibi üstün yetenekli gençlere bedenlerini ve zihinlerini bir silah olarak kullanmayı öğreten gizli istihbarat örgütü Sparrow School'a katılır. Zorlu eğitimden geçen genç kadın, programın şimdiye kadarki en tehlikeli öğrencisi olur. Dominika tüm bilgisini ve zekâsını yaşamda kalmak için kullanmaya başlayacaktır.

 

Filmin senaryosu Justin Hayte’ye ait. Senaryo, çatışma, karakter ve atmosfer oluşturma açısında oldukça nitelikli. Filmi izleyenler; kendilerini merak uyandıran sürecin içinde buluyor. Şimdi ne ve nasıl olacak? Sorusu sürekli aklınızı kurcalıyor. Karakterlerin olayın içindeki gücü ve olaya karşı değişim süreçleri temiz ve nitelikli anlatılmış. Bu yönüyle klasik ajan filmlerinden çok da farklı değil aslında. Başarılı sinematografi filmin izlenirliğini güçlendiriyor.

 

Filmin yönetmeni Francis Lawrence, yakın plan çekimleri ile oldukça nitelikli hale getirmeyi başarmış Kızıl Serçe'yi. Zaman ve mekân değişimlerindeki sert süreçleri çok net görüyoruz. Başta da dediğim gibi soğuk savaşın devam ettiğini gösteren bir film olarak Kızıl Serçe, sıradan casus filmlerinin bir adım ötesine geçiyor. Görsel akıcılığı oldukça beğendiğimi söylemek isterim. Oyunculuklara gelince, filmin baş kahramanı Dominika tüm film boyunca etkili biçimde karşımızda.  Jennifer Lawrence’ın oyunculuğunu beğendim. Sade ve abartmadan rolünün üstesinden geliyor.

 

Diğer oyuncular da hayli iyiler. Tek karakterli filmlerin en önemli özelliği, karakterin yaşamındaki her şeyi çok net görmemiz. Ben böyle filmleri seviyorum. Çünkü insanın olaylara karşı tepkisi, konunun daha da derinleşmesini sağlıyor. Amerikalı ajan Nash'i Avustralyalı oyuncu Joel Edgerton oynuyor. Vanya rolünde ise Matthias Schoenaerts’ı izliyoruz. Fiziksel olarak Putin’e benzemesi ve filmin sonunda kaybeden kişinin bir tek o olması, günümüz Rusya'sına bir gönderme olarak değerlendirilebilir. İnsanoğlunun lider olma savaşı gerek bireysel gerekse devlet arasında acımasızca devam ediyor. Bir adım öne geçmenin tek kuralı var. Arkanda kalan her şeyi yok etmek. Kızıl Serçe de yok ederek var olmayı seçenlerden. Diğer tüm insanlığın yaptığı gibi… 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Fırat Sayıcı

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç değil ...

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç  değil ...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter