Popüler Sinema

Bourne serisi 2002’den beri aksiyon filmleri içindeki farklı yeri ile dikkat çeken ve beğeni toplayan bir yapımdı. İsim üzerinden fayda sağlamak ve kazanılan etkiyi sürdürmek amacıyla 2012’de Jeremy Renner’in başrolünde olduğu The Bourne Legacy (Bourne’un Mirası) olarak devam filmi çekildi. Orijinal serinin senaristi Tony Gilroy bu sefer yönetmen koltuğundaydı. Bourne’un yer aldığı dünyadan yeni bir karakterle dönüş yapılması serinin hayranları tarafından hem olumlu hem de olumsuz yorumlarla karşılandı. 2016 yapımı Jason Bourne’da ise orijinal Bourne dünyası, Matt Damon ve serinin iki filminin (The Bourne Supremacy ve The Bourne Ultimatum) yönetmeni Paul Greengrass’ın yeniden bir araya gelmesiyle Bourne severlere sunuldu.

The Bourne Legacy ile ortaya çıkan endişeler, Jason Bourne’da da kendini gösterdi. Evet serinin hayranları bir yandan Matt Damon’ın Bourne’u ile hasret giderecekleri için heyecan duydular fakat her devam filminde yaşanılan, ismin kullanım amacının yalnızca ekonomik kaygılar taşıması ihtimali de büyük bir soru işareti oluşturdu. Şu an görünen o ki endişelerinde haklı olduklar noktalar da yok değil.

Öncesinde seriyi bilmeyenler için hikayeyi kısaca özetleyecek olursak; Jason Bourne hafızasını kaybeden ve geçmişinin peşinde bir adam olarak karşımıza çıkar. Sonrasında gizli bir projenin parçası olduğu ama işler ters gidince projenin iptal edilmesi ve kendisinin de kurtulunması gereken biri olduğunu fark eder. Aynı anda hem hafızasını kazanmaya, hem de içinde bulunduğu av pozisyonundan kurtulmaya çalışır. Jason Bourne(2016)’da ise yine geçmişi hakkında bildiği yanlışların doğrusunu öğrenmek için geri döner Bourne. Bu sefer karşısında CIA direktörü Robert Dewey ve kişisel husumeti olan Sniper “Asset” vardır. Onlara ek olarak yeni tanıdığımız diğer bir isim olarak Alicia Vikander’in canlandırdığı Heather Lee karakteri Bourne dünyasına giriş yapar.

Açılış sekansıyla birlikte Jason Bourne ile hasret gidermemiz çok uzun sürmüyor. Film süresince aksiyon ve gerilim doz azaltmadan devam ediyor. Serinin genelinde gördüğümüz ve artık bir klasik olan, dünyanın önde gelen meydanlarında protestolar ve kaos ortamı içindeki kovalamaca sahneleri bu filmde de karşımıza çıkıyor. Halihazırda Bourne da zaten kaos ortamından yararlanma konusunda başlı başına bir uzman. Bu da Atina ve Vegas sahnelerine ayrı bir tat katıyor. Filmin kurgusu yine aksiyon merkezli şekillenmiş. Fakat ilk üç filmdeki senaryonun zekasını bu filmde gözlerimiz arıyor ne yazık ki. Oldu bittiye getirilen yerler, üstünkörü düğüm-çözüm noktaları senarist Tony Gilroy’un eksikliğini hissettiriyor.

Oyunculuklara gelince Matt Damon 2002’de başladığı Jason Bourne kariyerinde üzerinden 14 yıl geçmiş olmasına rağmen formunda ve bekleneni veriyor. Yüzüne oturan çizgiler, hikayenin inandırıcılığına pozitif katkıda bulunuyor. Alicia Vikander, Heather Lee karakteri ile tatmin edici bir performans sergiliyor. Film süresince ne düşündüğünü anlayamadığımız, naif görünümü ve sır vermeyen yüz ifadesi ile gizemli bir hava yaratıyor. Yine de ne düşündüğünü anlayamama durumu sonlara doğru senaryo kaynaklı bir eksikliğe, negatif bir etkiye de bürünmüyor değil. Filmin sürprizi ise Vincent Cassel. Asset rolünde izlediğimiz Sniper rolünü o kadar iyi canlandırıyor ki, film boyunca onun devreye girdiği sahneleri gözlerimizi kırpmadan izliyoruz. Serinin diğer filmlerinde  yardımcı erkek olarak profesör rolünde Clive Owen, Kirill rolünde Karl Urban gibi oldukça başarılı isimleri seyretmiş olsak da, bu filmdeki performansı ile Vincent Cassel hepsini geride bırakıyor.

Senaryodaki aksaklıkları saymazsak serinin üç ana filmine göre daha basit ya da sönük kalan, ama yine de hayranları hayal kırıklığına uğratmayacak bir film olmuş Jason Bourne. 

Twitter.com/tuzluk_arch