Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Her zevke göre film tavsiyeleri!

Her zevke göre film tavsiyeleri!
Yazar: Mustafa İri

1. INGMAR BERGMAN'dan DELİRİŞ ve NİHİLİZM gösterisi: Woody Allen'in, hatta Semih Kaplanoğlu'nun, hatta Nuri Bilge'nin, hatta Yeşim Ustaoğlu'nun (liste uzayıp gider) öykündüğü İsveçli büyük yönetmen Bergman, sıkça hatırlanması gereken ne çok film çekmiş. Through A Glass Darkly (Aynanın İçinden) O'nun en iyilerinden. Film, 1962 yılında yabancı film kategorisinde Oscar'ın da sahibi. Camille Claudel'i bilirsiniz. Rodin'e olan aşkı üzerinden, destansı bir delirişe kanat çırpan untulmaz kadın. En son çarpıcı işlerine bayıldığım Bruno Dumont tarafından Juliette Binoche yorumu ile ele alınmıştı. Bergman'ın filmindeki Karin karakterini izlerken nedense hep Camille'i düşündüm. Onu yorumlayan starları değil ama. Bizzat Camille'in kendisini. İsveçli yönetmen bu filmde edebiyatı ve şiirsel diyalogları neredeyse incitici bir amaca yönelik kullanıyor. Bizi delirtmeye! Baba David, koca Martin, kardeş Minus ve kız, eş, kardeş Karin dörtlüsünün kırsaldaki ev buluşması ürkütücü bir varoluşun da ekspertizi gibi. İnsanın kendi karmaşasını görüp anlamasını ilişkilerdeki temel sorun olarak gören senaryo, sevginin ortasında kişiliği parçalara ayrılan dehşetli bir kadını alıyor merkezine. Oyunculuklar enfes. Kırılgan küçük kardeş Minus (Lars Passgard) 2003 yılında aramızdan ayrılmış. Harriet Anderson yaşıyor ve 85 yaşında. Duyarlı baba Gunnar Björnstrand'ın ebediyete intikali 1986 yılına dayanıyor. Bergman'ın sadık oyuncusu ve baştacı Max Von Sydow ise ekibin en yaşlısı olmasına rağmen (89) dimdik ayakta. Hayat işte! Filmin böyle bir etkisi oldu üzerimde. Zarif bir edebiyat neşteri ile kendi soyunuzun iplerini kesiyor, sonsuz boşlukta anlamlı duraklar arıyorsunuz. Korkunun ecele faydası yok! Tıpkı sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz gibi bizler de ölümlüyüz. Delirmek, ölmeden önce öteki tarafa gidip gelmek gibi bir şey. Karin'in yaptığı gibi günün birinde Tanrı ile yüz yüze geleceğine ölesiye inanmak. İşte bu tip düşüncelere hapsoldum şimdi. Oh olsun bana! Hepimiz, içinden asla çıkamayacak olduğumuz kendi hücremizde yaşıyoruz. Deli kadın öyle dedi. Noktayı da koydu! Teşekkürler HİÇLİK! İyi ki varsın!

 

2. ŞÂİRANE ve İNSAFSIZ: Çeneye sıkı bir sol indiren en karanlık 2 çocuk filmi kesinlikle Mouchette(1967) ve Germany Year Zero(1948). Bu iki filmi aynı sırada anmak istedim. Yürekleri tel fırçayla paralayan Edmund, altın saçlı Ömercik gibi savaşın talan ettiği yıkıntıların arasında ailesi için bir şeyler yapmaya çalışırken ölümcül bir hata yapıyor ve bunun bedelini seyirciye ödetiyor. Görebileceğiniz en sert şekilde duygusal bir cehenneme postalanıyorsunuz. İçinde şu kadarcık merhamet kırıntısı taşıyan birini bile alt üst edecek bir sona sahip olan Roberto Rosselini başyapıtı Germany Year Zero, öylesine güçlü bir sinema diline sahip ki; ünlü Haneke'ye de esin kaynağı olmuş. Diğer film Mouchette, kahramanı olan küçük kızla aynı adı taşıyor. Robert Bresson'un değerli yapıtı donuk anlatımıyla yavaş yavaş tesir ediyor ama kısa ve vurucu sonuyla balyoz etkisi yapıyor. Zavallı çocuk, dünyanın acımasızlığına talihsiz bir kaç tecrübe ile tanık oluyor ve yaşamak için hiçbir neden kalmıyor. Derin yaralar bırakan final sahnesi tıpkı altın saçlı Edmund'unki gibi dayanılmaz. Sinema sanatına has siyah-beyaz çekiciliği bahtsız iki çocuğun hayatında görmeyi isteyenler için nevrotik piyango! Unutmayın!

 

3. PERRO GUARDİAN (KORUMA KÖPEĞİ): Peru'dan psikolojik katmanlı bir kiralık katil filmi. Şaşırtıcı bir kulvarda ilerleyen senaryo dini motiflerle birleşiyor ve ucu açık mitlerle tuhaflaşarak izleyeni denge kaybına uğratıyor. Müzik seçiminde kullanılan yaylıların gıcırtısı, deliriş ve tutunuş arasında bir oraya bir buraya savuruyor. Dünya ve ahiret ikilemi üzerine inşa edilen başarılı bir suç filmi arıyorsanız doğru adres bu! Çeçen'lere özgü aurası ve ödüllü performansı ile Carlos Alcantara'nın hipnotize eden bakışları ise nereye kaçarsanız kaçın peşinize düşecek türden!

 

4. UN MOMENT D'EGAREMENT (ÇILGIN BİR AN): Sayısız Fransız filminde adı geçen senarist ve ünlü yönetmen Claude Berri'nin 1977 yılında yazdığı naif senaryonun yeni versiyonu. Vincenet Cassel gibi bir referansı da var. Aranan oyuncu Francois Cluzet, rüşdünü ispatladığı komedi oyunculuğunda yine göz dolduruyor. Orta yaş kankaların kızları üzerinden  kurdukları çapraz iletişimi merkezine alan olay örgüsü, bir anlık hataların sonuçlarına bakmamızı istiyor. Genç kızların çok iyi iş çıkardıkları film, Fransız tarzı dingin sinema kalıplarına yeni bir şey katmasa da insanı doyuruyor, gülümsetiyor. Bir nevi anti-depresan diyelim. Uyku yapmayanlardan.

 

5. KUNG FU JUNGLE (KUNG FU ORMANI): Tamam kabül bu bir Takashi Mikee filmi değil, festival harikası da sayılmaz ama gayet çekici! Uzakdoğu dövüş sanatlarının görsel açıdan ulaştığı son nokta da diyebiliriz. Aksiyon sineması için kusursuz bir örnek. Şöyle diyeyim; Bruce Willis bu filmi izlediyse yerinde dört dönüyordur. Usta işi senaryoda hiç bir boşluk yok. İkili kovalamaca son saniyeye kadar nefes kesiyor. Estetik açıdan mükemmel. Bunlar oyuncu değil birer dansçı. Ya da performans sanatçısı. Hele Baogiang Wang'ın canlandırdığı Fung Yu Sau adında bir kötü adamımız var ki; cidden akıl alır gibi değil. Eğlendirdiği kadar geren bu müthiş film, benim gibi türe uzak olanları tavlayacak cinsten.  Pes diyorum!

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter