Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Fakat Müzeyyen Derin Bir Tutku: Erkek gözünden kadınları anlama klavuzu

:: Videolar Fakat Müzeyyen Derin Bir Tutku: Erkek gözünden kadınları anlama klavuzu
(7.9/10)
Yazar: Furkan Erkan
İlhami Algör’ün aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan bir başka romans uyarlaması ‘’Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’’, savruk, bohem bir hayat yaşayan Arif ve onun hayatında yeni bir sayfa açacak olan Müzeyyen arasındaki derin ve tutkulu aşk hikayesine odaklanıyor.

Arif, bir kitap yazarı. Aşkın felsefesini yapan üslubunu yalnızlıkla harmanlamak suretiyle kitaplar yazıyor. Buna rağmen kitapları hala yayınlanmamış. Cep telefonu kullanmıyor. Şizofrenik gel-gitlerinin etkisiyle eşyalarla konuşuyor. ‘’Kadın dediğin nasıl olmalıdır?’’ sorusuna kahvedeki saz arkadaşlarından daha soğuk ama manidar cevaplar veriyor. Müzeyyen ise Arif’e göre bohemlik belirtilerini biraz daha fazla taşısa da karışık bir hayatı var. Gamsız, gizemli,seksi derecede çekici; baştan çıkarıcı derecede zarif. Tabi Müzeyyen’in tüm bu nitelikleriyle femme-fatale olduğu sanılmasın. 

         
 ‘’ Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’’da entelektüelizmin hakim olduğu edebi cümlelerle dolu bir senaryo var. Çiğdem Vitrinel ve Ceyda Aşar’ ın yaratmış olduğu bu derinlikli altyapı bir anlamda Arif’in Müzeyyen’e olan elzem zaaaflarına da yansıyor. Anaakımdan tamamı ile uzak bağımsız bir arthouse örneği olan filmde Çiğdem Vitrinel’in ‘erkeğin gözünden kadınları anlama kılavuzu’ konusunda filme iliştirdiği çekim açıları ve yaklaşımları önem taşıyor. Seyirci filmi izlerken Arif’in bakış açısı, kafasındaki sorgulamalarla beraber hareket etse de aslında yönetmen Arif ve seyirci arasına da mesafe koymayı seçmiş.Bir diğer açıdan Müzeyyen’in karakteristik yapısındaki kırılma noktalarında da ışığın kullanıldığı açılar harikulade bir kompozisyon oluşturuyor.      

 

 

Arif’in Müzeyyen’e olan derin tutkulu aşkını izlerken, aklıma her seferinde Sabahattin Ali’nin destansı ‘’Kürk Mantolu Madonna’’sı geldi. Raif Bey’in Maria Puder’e olan müptelalığıyla Arif’in tutkusunun aynı noktalarda kesişmesi veyahut Müzeyyen’in Arif ile olan ilk sohbetindeki küstah ama girişken tavırları arasında belli başlı benzerlikler var.           

 

Adı üstünde bu derin bir tutku. Kitabını da okumadığımdan kapsamlı bir aşk analizi yapmak mümkün olmasa da cesur arthouse janrıyla son aylarda vizyona giren diğer aşk filmlerine göre (‘’Karışık Kaset’’ten bile) daha istikrarlı ve sağlam bir senaryosu, teknik işçiliği öne çıkıyor. Filmi izleten bir diğer sebepse, Mehmet Açar’ın yazısında da belirttiği gibi bu filmin, konu olarak erkeğin aşkta yenilgiyi yaşayarak olgunlaşmasını anlatmasıdır.Bir diğer sebepse terk edilen erkeğin hayatında kadın düşmanlığı yapılmadığı gibi erkeğe de methiyeler düzülmemesi. Altı boş bırakılmamış bağımsız yapısı da cabası.        

   

Filmin enönemli kozu oyunculuklarda. Erdal Beşikçioğlu, Behzat Ç ile gönlümüzde taht kuran bir anti-kahramana imza atmıştı. Behzat Ç gibi sert, biraz maço, agresif ve kontrolsüz bir karakter Erdal Beşikçioğlu’na yapışmadığı gibi Arif rolünde de anında kabuğunu kırmasını sağlamış. Bazen bohem bir yalnızlıkta, bazen de şizofrenik bir muhakeme seansında kendini boşlukta hisseden Arif için Erdal Beşikçioğlu cuk oturmuş. Aynı şekilde Müzeyyen’in güzelliği, çekiciliği ve ağzından dökülen şiir gibi tespitler konusunda Sezin Akbaşoğulları, karakterine epey yardımcı oluyor. Ve Beşikçioğlu-Akbaşoğulları arasındaki kimyanın mübalağasız bir şekilde tuttuğunu da söylemek mümkün. Yan rollerde yine Behzat Ç’den tanıdığımız Ege Aydan, kibirli yazar, ‘Burak Tanrıverdi’ karakterini çok iyi oynamış.Yeni jenerasyon yazarlarının yeni bir aşk edebiyatı yarattığına dair filmin yönelttiği küçük taşlamalarda Tanrıverdi, başarılı bir rehber görevi görüyor.  Bunun belirtisi ise Arif’le tuvalette yaptığı konuşma sahnesinde net bir hal alıyor. (Zaten Müzeyyen gibi kadınlar…)  Öte yandan Azize Tan’ın hayat verdiği editöre ayrı bayıldığımı da belirtmeliyim. Gözde Doğru’nun kısa ama etkili performansının film için daha uzun bir süreye ayrılmaması isabet olmuş. Aksi takdirde Arif’in yaşayacağı kırılma noktalarına katkıda bulunacağı için filmin genel yapısına ihanet eder ve anaakım aşk filmlerinden bir farkı kalmazdı.            

 

Uzun lafın kısası, şiir gibi senaryosu, erkeğin gözünden kadınları anlama kılavuzu konusuna rehber eden oyunculuk ve yönetmen anlayışı, arthouse filmlerine yakın bağımsız yapısı (Vedat Özdemir’in sinematografisi katkı sağlıyor) ve alt metindeki küçük eleştirileriyle ‘’Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’’ izleyenine hafifletilmiş bir Woody Allen filmi etkisi yaratabilir. Ayrıca yılın en iyilerinden biri olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

 

*Arif’in ağzından dökülen metinlerin ekranda da belirmesi ve kahvedeki ‘kadın’ muhabbeti çok iyi düşünülmüş. Tema müzikleri de öyle


*Harun Tekin’in şarkılarının filmin genel ruhuna uymadığını düşünüyorum.


Furkan Erkan 


twitter.com/FilmNotlari

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Fırat Sayıcı

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter