Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Büyük Britanya'nın Üç Kadını...

Büyük Britanya'nın Üç Kadını...
Yazar: Seza Köreken Yalçınkaya

The Crown, tahta çıkışından başlayarak Kraliçe II. Elisabeth’in hayatını anlatan Netflix yapımı bir dizi. Dizi Dünya’nın en merak edilen ailesi hakkında olunca haliyle çok fazla ilgi çekti. İlk sezonda kraliçenin varoluş mücadelesini izletilirken ikinci ve üçüncü sezonda İngiltere’nin iç ve dış politikası içinde kraliçenin tavırları gösterildi. Özellikle üçüncü sezonda Galler Prensi Charles’ın hikayeye katılmasıyla dördüncü sezon heyecanla beklenir oldu. Bunda dördüncü sezondan paylaşılan Lady D’li fotoğrafların da baya etkisi var.

 

Dizinin dördüncü sezonu merkezinde yine Kraliçe II. Elisabeth’in olduğu Margaret Thatcher’ın ve Prenses Diana’ın hayatlarından kesitler sunan bir hikayeye sahip. En nihayetinde TV için yapılan kurmaca bir dizi olduğu için gerçek hayatla ne kadar bağlantılı olduğu tartışılır. Thatcher ve Elisabeth’in birbirlerinden pek hoşlanmadıkları gerçek hayatta hissedilebilir bir şeyken dizide bunun veriliş biçimi ve nedenleri tartışılabilir. Ama tartışmaları bir kenara bırakıp diziden keyif almak iyi bir seçim olur. Gerçekle kurmaca arasındaki bu belirsiz bağlantı dizide hiçbir zaman gerçek görüntülere yer verilmiyor oluşuyla dengelenmeye çalışılıyor. Gerçek kişilerle ve olaylarla direk bağlantısı olan bir yapımın dizinin dünyasındaki karakterler ve mekanlarla sınırlı kalması önemli bir detay.

 

The Crown’ın dördüncü sezonu üç tane birbirinden farklı kadının zorunlu olarak kesişen hayatını izlettiriyor. Başbakanlık görevi üstlenen Thatcher’la Kraliçe Elisabeth zorunlu olarak her Salı geleneksel görüşmelerini gerçekleştiriyorlar. Yaşıt iki kadının hayata bakışlarının biraz olsun birbirine benzemesi beklenirken daha ilk bir araya gelişlerinde aradaki uçurum hissedilebiliyor. Elisabeth kadın bir hükümdar olarak, kraliçe sıfatının da dişi olması sebebiyle kadınlığın getirdiği duyguların görevleri yerine getirmeye engel olarak görmüyor. Thatcher içinse durum tam tersi. Kadın olmanın getirdiği duygusallığın görevine engel olacağına dair eril bir inancı var. Elisabeth görevlerini ve duygusallığını dengelemeye çalışırken Tahtcher görev aşkıyla dolu demirden bir insan gibi. Prenses Diana da bu hikayenin en “kadın” karakteri. Görevi olduğu için değil ilgi görmeyi sevdiği için insanlar arasına karışır. Görevler ve emirler karşısında duygusal tepkiler verir. Hatta duyguları olmasından gurur duyar çünkü halkın onu sevmesinin temel sebebi budur. Bu birbirinden farklı üç kadın The Crown’ın dördüncü sezonun ana aksları.

 

Üzerine yüzlerce kompo teorisi üretilen Windsor Hanedanlığı’nın değişim sürecini de The Crown’un sezonları boyunca gözlemlemek mümkün. Burada tarihsel bir çıkarım yapmadan sadece dizi özelinde konuşmak gerekir. Kaldı ki dizinin de tarihsel bir bağlılığı olduğu konusunda bir iddiası da yok. Bu noktada tek ilgi çeken nokta Prenses Diana’nın hikayesinin kendi röportajları doğrultusunda çizilmeye çalışılmış olması. Tersi yapılmış olsa Diana hayranlarının tepkisini çekebilir hatta yeni komplo teorilerine sebep olabilirdi. Gerçi dizi şu haliyle de bu tür şeylere konu oluyor.

 

Gösterişli Buckingham Sarayı’yla, geleneksel ritüelleriyle klişe peri masallarının 21.yy’da televizyona yansıması olarak görülebilecek The Crown dördüncü sezonunda prenslerin ve prenseslerin dramalarına bol bol yer veriyor. Sıkıcı hatta çoğu zaman depresif hanedan mensupları hanedanın lideri için kendilerinden vazgeçmek zorunda kalıyor ve tüm bunlar sadece halkın gözünde meşru kalabilmek için.

 

twitter.com/_cheshirekedisi

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Fırat Sayıcı

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter