Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

BULANTI - İsmiyle müsemma film

:: Videolar BULANTI - İsmiyle müsemma film
(6.9/10)
Yazar: Furkan Erkan
Burjuva sınıfına ve etiğine kendi cephelerinden sert eleştiriler getiren Demirkubuz, son yıllardaki piyasa konseptli yerli yapımlarla kıyaslandığında derinliği olan senaryoları ve bu doğrultuda kendine has da güçlü bir sinema dili vardır.

Bazen üzerine net değerlendirmeler yapamayacağımız filmler olabiliyor. Beğenip beğenmediğimizi keskin çizgilerle ortaya koyamadığımız, bu filmin üzerine konuşulacak ya ‘’çok şey var’’ ya da ‘’hiçbir şey yok’’ diyebileceğimiz filmler bunlar. İşte Zeki Demirkubuz’un 10.filmi Bulantı böyle bir film.


Yeşilçam dönemi sonrası (90’lı yıllara doğru) sinemamıza bambaşka bir soluk getiren ve hayata minimal pencerelerden bakan yönetmenlerimiz pek çoğumuza farklı perspektifler kazandırdı. Semih Kaplanoğlu, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Derviş Zaim gibi. Zeki Demirkubuz’un sinemasına baktığımız zaman saydığımız yönetmenlerle elbet ortak yönleri göze çarpıyor fakat onun alamet-i farikası yarattığı karakterlerdir genelde. Bahsetmiş olduğumuz dört yönetmenin anlattığı hikâyelerde biraz daha yaşayan karakterler ve ülkemizin coğrafi konumu itibariyle sahici hikayeler vardır. Fakat Demirkubuz’un filmlerindeki karakterler kent hayatının kargaşasından ziyade kendi içerisindeki karanlık ve varoluşsal zaaflarıyla cebelleşirler. Karakterlerinin alenen sosyopatlıkları bir yana, sineması da epey mesafelidir Demirkubuz’un. Burjuva sınıfına ve etiğine kendi cephelerinden sert eleştiriler getiren Demirkubuz, son yıllardaki gişe konseptli yerli yapımlarla kıyaslandığında derinliği olan senaryoları ve bu doğrultuda kendine has da güçlü bir sinema dili vardır. Ek olarak şu sıralar yeniden gündeme gelen Ceylan-Demirkubuz tartışmasında herhangi bir taraf belirlemek çok manasız. Sadece şunu söyleyebilirim. İkisinin filmlerindeki sinema dili, dünya görüşleri ve kişiliklerine de yansıyor. Ama esas malzemelerini edebiyattan (özellikle Rus) aldıkları da su götürmez bir gerçek. Bana kalırsa filmlerindeki Avrupailik ve arthouse estetiği de bundan kaynaklanmakta. Zira sanat sineması (arthouse) en çok da sanatın farklı türleri arasındaki sentezi iyi yakalamasıyla başarılı yapıtlar ortaya koydu. 


 

Filme dönecek olursak, hikaye bütünlüğü uzun planlar üzerine kurulmuş. Kendi açımdan yer yer RoyAndersson’ın tarzını da anımsadım bu şekilde ama elbette onun kadar sarkastik ve sert değil. Bunun dışında Demirkubuz’un can verdiği Ahmet karakterinin önceki filmlerinden Yazgı’nın Musa’sıyla benzer karakteristik özellikleri taşıması Demirkubuz’un sinemasına hakim olanlar açısından çok yadırganacak bir nitelik değil. (O da zaten Yabancı romanındaki Meursault'un vücut bulmuş hali)   Fakat Yeraltı’ndaki (o filme dair benzerlikler de var) Muharrem ile kıyaslandığında çok soğuk ve derinliksiz bir karakter olarak karşımıza çıkıyor Ahmet. Evet Muharrem, nihilist, depresif ve dengesiz bir karakterdi. Lakin en azından iyi kötü arkadaşları olan, varoluş sorunsalına ve entelektüel kesime karşı söyleyecekleri olan birisiydi. Empati kuramıyorduk belki ama bir nebze de olsa onu anlayabiliyorduk.  Ahmet ise Muharrem’in tam tersi bile olamıyor. Musa’nın (Yazgı) etrafına karşı olan yabancılığıyla, kendi zaaflarının etkisiyle gelişen alt sınıf karşısındaki ezikliği arasında sıkışıp kalıyor. Yaşadığı olaylara karşı bu kadar kayıtsız kalması sorun teşkil etmiyor ama net bir inişi ve çıkışı da olmuyor. Her bir sonraki planda da bunun gerçekleşmesini bekliyoruz ama en ufak bir değişim göstermiyor maalesef. Hatta dramatik yapı da bir yerden sonra kör gözüme parmağım tekrarlarla tıkanmaya başlıyor ve film isminin hakkını vererek finali yapıyor. Bu, film için olumlu mu olumsuz mu peki? İşte bu soru işaretiyle de filmden ayrılmanız kaçınılmaz olduğundan net bir değerlendirmede bulunamıyorsunuz. Sebebi bu.


Teknik açıdan bakarsak eğer, sinematografik açıdan Yeraltı filminin kalitesine yakın görüntüler var. Keza asansör sahnelerinde yakalanan portreler bunun bir göstergesi. Her Demirkubuz filminde olduğu gibi bu filmde de planların genelden yakına evrildiği geçişlerde karakterlerin ve atmosferin mahiyetini görmek mümkün. Ayrıca filmin bazı kayda değer mizansenleri de var. Ercan Kesal’ın doktor karakteri mesela. ‘’Her anormal şeyde sorun olması gerekmiyor’’ aforizması unutalacak gibi değil. Bir yandan da filmin meramını özetliyor aslında. Ahmet’in sevgilisini oynayan Öykü Karayel yemek masasındaki sahnede çok güçlü mizansenler yakalıyor. Keza Cemre Ebuzziya da (Filmde Ahmet’in eski öğrencisi) çok iyi! Ahmet’in eski öğrencisinin evinde olduğu uzun planlarsa gerilim ve kara mizahın müthiş bir uyumu niteliğinde. Sürpriz bozan vermek istemiyorum ama sinemasal hazzı ve lezzetine doyamayacağınız bir bölüm. Ha bu arada Zeki Demirkubuz başlarda düz bir performans sergilediğini düşündürse de karakteri itibarıyla uygun bir seçim olduğunu gösteriyor.


 

Son olarak gelelim o kilit noktaya. Bildiğiniz üzere geçen hafta sonu Demirkubuz’un iki gazeteye verdiği röportajlar epey tepki toplayıp, birçok kişiyi ikiye bölmüştü. Doğal olarak belirtmiş olduğu açıklamalarla, filmdeki karakteriyle pek çok açıdan bağdaştırıldı. Hal böyle olunca filme bu donelerle giden seyircinin kafasında ön yargılar oluşacaktır. Final bölümündekikompleksli ‘’Bir Zamanlar Anadolu’da’’ göndermesinin ayyuka çıktığı plan ise işin tuzu biberi ki filmin bizi ortada bırakmasının da yegâne sebebi bence.


Tüm bunlara rağmen, her ne kadar sonlara doğru biraz yorsa da seyirciyi sıkmayan, hatta bazı bölümleriyle diken üstünde bırakırken yer yer de güldüren bir Demirkubuz filmi Bulantı. Genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim ama naçizane önerim filmi gidip izleyip, kararı sizin vermenizdir. İyi seyirler.

 

Twitter.com/FilmNotlari

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter