Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Borç

Borç
(7.0/10)
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

37. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma’da Altın Lale’ye, yani bir ilk filmken En İyi Film ödülüne layık görülen Vuslat Saraçoğlu imzalı ‘Borç’ 2018 bitmeden evvel seyircisiyle buluşuyor. Festival öncesinde, festival sürecinde ve sonrasında özellikle sosyal medyanın gündemine, sanatsal değerinden çok öte boyutlarda taşınan Borç filmi, şüphesiz ki dönen hengameden çok daha nitelikli ve derin bir eleştiriyi, incelemeyi hak ediyor. 

 

Bu yazının satırlarına hali hazırda mahkemeye intikal etmiş ve büyük bölümü filmin, filmin yaratıcı ekibinin lehine sonuçlanmış olan bir tartışmayı taşımaya gerek yok. Yönetmen ve senarist Vuslat Saraçoğlu, yaptığı resmi açıklamalarla hali hazırda gereken cevapları verdi. Biz seyircinin “Neden bu filmi seyredeyim?” sorusuna odaklanalım. 

 

Öncelikle karşımızdaki bir ‘ilk film’ sıfatına sahip ama beyazperdede seyrettiğimiz ilk filmlerin pek çok acemiliği, Borç filminde bir silkinmeyle atılmış gibi. Zira Borç, Saraçoğlu’nun ilk uzun metraj kurgusu ama yönetmen filmografisinde yer alan mesela Müslüm Baba’nın Evlatları belgeselini (Youtube’da herkesin seyredebileceği biçimde açık) es geçmemek gerekiyor. Gerek kendi kısa filmleri gerek kamera arkasında/önünde üstlendiği görevlerle ( “Neden Tarkovski Olamıyorum” filminde Yapım Koordinatörü ve Ceyda rolü) hali hazırda ısınma turunu layıkıyla yerine getirmiş ve amiyane tabirle maça çıkmış bir isim Vuslat Saraçoğlu. Zaten adını afişe yönetmen olarak yazdırabilmek için de biraz böyle pişmek, demlenmek gerekiyor; genç neslin kulağına küpe… 

 

Saraçoğlu imza attığı senaryoda, sıradan diyebileceğimiz ortanın ortası bir Türk ailesinin günlük hallerini ve o hallerden ayrı kalmayan maddi borç sorunsalını çerçeve olarak oturuyor. Ev hanımı, anne Mukkades, henüz okul çağındaki Simge ve bir matbaada çalışan, içeride birkaç aylık maaş ödemesi biriken baba Tufan. Tufan bir şekilde evin maddiyatına çözüm bulmaya çalışırken bu çekirdek ailenin orta yerine iki misafir, yine tabiri caizse tepeden düşüyor! Biri solunum yetmezliği ile hastaneye kaldırıldıktan sonra bu ailenin evine yerleşen karşı komşu Huriye teyze diğeri Tufan’ın ayaklarının dibine düşen yaralı bir karga (Atom). (Yukarıda bahsi geçen tartışma da filmdeki bu karga ile ilgili olan asılsız spekülasyonlardan ibaret.)

 

Birbirinden bağımsız iki misafir, biri mecburi, diğeri gönüllü ikisi de vicdani ‘sorumluluk.’ Peki ‘borç’ mu? Huriye teyzenin evin içerisindeki varlığı bir süre sonra “atsan atılmaz, satsan satılmaz” bir hal alıyor; Huriye teyze kurulduğu divanla bütünleşiyor adeta. Senaryonun Huriye teyzenin varlığı üzerine serpiştirdiği Mukaddes’in arkadaş günü, salonda günlük hayatın devamı, Huriye teyzenin ‘ailenin babaannesi’ sıfatıyla akşam gezmesine götürülmesi gibi detaylar inişli-çıkışlı bir gerilime, zoraki misafiri kabullenme-reddetme-tahammül etme duyguları arasında geçişkenliğe olanak veriyor. 


Evin ikinci misafiri Atom karga ise tüm bu hengamede sembolik anlamı katmerliyor. Yaralı bir canlıya, hayvana yardım etmek ve dahası ona sevgi, ilgi göstermek aileyi mutlu ederken ve herhangi bir zul olmazken, Huriye teyzenin varlığı karakterinin yer yer yüzeye çıkan huysuz ve bencil tavırları ile özellikle Mukaddes için sabırları zorluyor....

 

Huriye teyzenin evin salonundaki varlığı tüm atmosferi, hatta Atom’u bile etkilerken, özellikle Tufan karakterinde neden olduğu dönüşüm filmin ikinci bölümünde kendisini gösteriyor. Tufan, vicdani sorumluluk açısından UNESCO iyi niyet elçisi seçilebilecek bir mertebede; fakat, çerçeve öyküdeki maddi borçlar maneviyatı zedelemeye başlayınca, karakterin saflığı ve sakinliği, gerçekliğe yenik düşüyor. Tufan maddi borcu vicdandan tahsil etme güdüsüyle, karakteri filmin ‘pik’ noktasına taşıyor. 

 

Bu gel-gitli öyküyü büyük ölçüde Serdar Orçin sırtlasa da, karı-koca ilişkisindeki elektrikte İpek Türktan’ın da oyunculuğu yadsınamaz. Türktan, Mukaddes karakterinin sınırlarının en zorlandığı anda dahi, üst üste konan fedakarlıkların kendisinde yarattığı değişimi sessiz bakışlarla, tam şekerli bir kıvamda önümüze geliyor. (6. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülmüş olması da boşuna değil.) Rüçhan Çalışkur’un canlandırdığı Huriye teyze karakteri ise filmin en güçlü mihenk taşı; gerçek bir usta nasılsa Çalışkur da beyazperdede öyle akıyor.

 

Filmin artistik değerini kamuoyu nezdinde zedelemekten başka bir amaca hizmet etmeyen karalama sürecini unutarak, önyargılarınızdan arınmış halde Borç filmine bir bilet alın. Yerli sinemanın hele ki kaliteli ilk filmlerin her daim seyirci desteğine ihtiyacı olduğunu unutmadan. Borç Başka Sinema dağıtımıyla 30 Kasım’dan itibaren sinemalarda!

 

twitter.com/duygukocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter