Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Boğaziçi Film Festivali’nden dört seçkin örnek!

Boğaziçi Film Festivali’nden dört seçkin örnek!
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

Bu yıl 26 Ekim-3 Kasım arasında 6. kez İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak olan Boğaziçi Film Festivali’nde yer alan yabancı sinema filmlerinden 4 seçkin örneği festival öncesi inceledik! Şimdiden iyi seyirler! 

 

Sew the Winter to My Skin / Tenime İşleyen Kış

 

Günümüz Güney Afrika sinemasının öne çıkan isimlerinden biri olan Jahmil X.T. Qubeka’ın hem senaristliğini hem yönetmenliğini üstlendiği Tenime İşleyen Kış filmi, pek çok açıdan etkileyici bir 3. dünya sineması örneği. 1952’de Güney Afrika’nın kırsal bir bölgesinde ölüm cezasına çarptırılan, kanun kaçağı John Kepe’nin gerçek yaşam öyküsünden beyazperdeye aktarılan film, modern bir Robin Hood’u merkezine alıyor. Zengin beyazların çiftliğinden çoğunlukla küçükbaş hayvan, at ve bazen de değerli eşyalar çalan baş kahraman, sömürü düzeninin halen devam ettiği Güney Afrika topraklarında, çaldıklarını köyündeki fakirlerle, adalet adına paylaşıyor. Bunu yaparken karşısına aldığı silahlı güçleri deyim yerindeyse parmağında oynatıyor. Beyaz adamların emrinde kendi insanlarını avlayan Bohat karakteri ise başlı başına incelenmeyi hak ediyor… 


Neredeyse diyalogsuz ilerleyen, anlatımı tamamen görselliğe ve ikincil bir eleman olarak da müzik kullanımına veren film, 130 dakikaya yakın süresince akıcılığını korumayı da başarıyor. Güney Afrika’yı 2018 Akademi Ödülleri’nde Yabancı Dildeki En İyi Film dalında temsil edecek olan yapım, sömürülenlerin er ya da geç adalete kavuşacağının da umudunu aşılayarak finale yürüyor… 

 

I Do Not Care If We Go Down in History as Barbarians / Tarihe Barbarlar Olarak Geçsek Ne Olur Sanki!

 

Romen sinemacı Radu Jude’u daha önce izlemeye fırsatınız olmadıysa, bu pek uzun isimli filmi kendisiyle tanışmak için iyi bir fırsat olabilir! Çağdaş Romen sinemasının düzene çomak sokmayı seven yönetmenlerinden olan Jude, Romanya’nın II. Dünya Savaşı’nda saf değiştirmeden önce, 1941’de Yahudilere karşı uyguladığı tehcir ve katliam politikasını, duruşundan taviz vermeyen, provokatif bir sanatçı üzerinden mesele ediniyor. Romanya’nın doğu cephesinde gerçekleşen bir kıyımı tüm gerçekliği ile halka açık bir canlandırma gösterisinde sergilemek isteyen Mariana Marin (Romen bir şairle isim benzerliği de var), proje boyunca tarihi gerçekleri inkar eden, bu gerçeklerin sergilenmesini istemeyen A’dan Z’ye herkesle mücadele ediyor. Sadece parasını kullandığı bakanlık yetkilisi Traian değil, beraber çalıştığı, profesyonel olmayan ama Romen milliyetçiliğini ateşli biçimde savunan figüran oyuncular, köylüler, çekirdek ekibi dışındaki hemen hemen herkes “Gerçek Romanya bu değiiiiiiil!” nidasıyla işine karışıyor. Radu Jude’un entelektüellerle sıradan halk arasında gidip gelen anlatımı, 200 küsür yıldır zehirli bir sarmaşık gibi kitleleri çevreleyen cahil ulusalcılığı ve onun beslediği ırkçılığı günümüze de uzatarak serinkanlı biçimde önümüze seriyor. Süresi itibariyle korkutucu olmasın, seyircinin zihninde maalesef pek çok güncel meseleye denk örnekleri de kurcalıyor bu süreçte…. 

 

 

 

Dünyanın Nazik Kayıtsızlığı / The Gentle Indifference of the World

 

Adını varoluşçuluğun önemli ismi Albert Camus’nun ““I opened myself to the gentle indifference of the world.”cümlesinden alan film, yaşamın zalimliğinde güçsüzün güçlüye karşı varolabilme savaşını, Saltanat ve Kuandyk çifti üzerinden ele alıyor. Çocukluk aşkı Saltanat’ı babasının ölümü sonrası çıktığı zorlu yolculukta yalnız bırakmayan Kuandyk, bir eder karşılığı kendilerine biçilen kadere de karşı duruyor. Roelof Jan Minneboo ve Adilkhan Yerzhanov’un senaryosu, bir hamalın da Camus okuyabileceğinin inceliğini verirken, yönetmen Yerzhanov’un özellikle geniş açılı pastoral çekimleri görüntü şıklığının ötesinde kahramanların duygu durumlarına da eşlik ediyor. Dünya prömiyerini 2018 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapan film, finali de dahil olmak üzere, şiirsel bir gerçeklikte gidip geliyor… 

 

Adam 

 

Bahsettiğimiz önceki yapımlardan farklı olarak, oldukça kişisel bir dramı barındıran Adam filmi, annesinin yakalandığı (ve muhtemelen genetik olan) zihinsel hastalık ile yüzleşen genç Adam’ı konu alıyor. Babasını da hiç tanımamış olan işitme engelli Adam, annesinin ona bir nevi vasiyet olarak bıraktığı ‘görev’ ile kendi vicdanı arasında gidip gelirken, perçinlenen yalnızlığını da internetten tanıştığı genç bir kadın ile azaltmaya çalışır. Maria Solrun’un seyirciyi empati kurmaya iten 70 dakikalık filmi, Adam’ın henüz daha giriş sahnesinde sorduğu “Siz benim yerimde olsanız ne yapardınız?” sorusunun cevabını seyirciye bırakıyor…

 

twitter.com/duygkocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter