Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Aşka dair itirazım var

Aşka dair itirazım var
(6.2/10)
Üye: Serdar Akbıyık
Yeşim Ustaoğlu benim için çok önemli bir yönetmen. Öncelikle sinemamızdaki kadın yönetmenleri zaten ayrı bir yere koyarım. Çünkü kadın problemlerini bir kadının anlatması bence değerli.

Her ne kadar bu görüşün içinde de ayrımcı bir bakış açısı olsa da gerçekliği tartışılamaz. Bunun dışında Yeşim Ustaoğlu yerinde durmayan, yaşadığı yılları bakış açısına ve dertlerine yansıtan bir yönetmen. Güneşe Yolculuk, Bulutları Beklerken gibi çıkış yaptığı filmlerden sonra Pandora’nın Kutusu gibi muhteşem bir film çekmiştir. 

 

Pandora’nın Kutusu’nun muhteşemliği sinemasal estetiği, oyunculuklardaki başarısı kadar yönetmenin hayata bakış açısındaki olgunluktan kaynaklanmaktadır. Daha evrensel daha insana dair, politik siyaset değil insan politikasına, yaşamına odaklanmasıdır. Zaten böyle bir konu engin duygu birikimi ve yaşanmışlık gerektirir. İşte durum böyle olunca Pandora’nın Kutusu’ndan ne çıkacak, yeni film beni nasıl etkileyecek diye çok merak ettim. Böyle bir yönetmenin filmine kötü demek kolay değil.

 

Araf konusu itibariyle yine evrensel ve insana dair, üstelik oyunculukları da mükemmele yakın. Hatta Yeşim Ustaoğlu’nun filminde Özcan Deniz oynayacak dediklerinde yaşadığım şüphe bile filmle beraber kayboldu. Bu şüpheyi niye duyduğumu da anlatacağım. Ama öncelikle filmde yönetmene dair kafama takılanları sıralamalıyım.

 

Film Karabük’te çevre yolunda bulunan bir uğrak yerinde yaşayan Zehra’nın yaşamından taşra şehirlerindeki veya kasabalardaki sıkışmışlığa gözünü çeviriyor.  Zehra bu durak yerinde yemek satan bir garson ve sosyal hayatı da bu işyerinde çalışan arkadaşlarından ibaret. Mesela Olgun Zehra’nın çocukluk aşkı, çalışma arkadaşı Nihal ise akıl hocası. Annesi ve babasının kendi yeterlilikleriyle yarattıkları yuva ise Zehra’nın uçarak kurtulmaya çalıştığı evi. Buraya kadar herşey mükemmel. Fakat buradan sonra karakterlerin içine girmeye başlıyoruz. Benim de itirazlarım başlıyor. Ustaoğlu’nun Zehra’sı Karabük’ten kurtulmak istiyor. Çünkü gençlik yenilik arayışıdır ve Zehra’nın bu özgürlük ihtiyacı kolay anlaşılabilir ve kabul edilebilir. Bu bağlamda Zehra’nın bütün duygusal ilişkileri de bu dürtüsünün baskısı altındadır. Çocukluk aşkı Olgun aslında Zehra için Karabük’ün ifadesidir. Ve Olgun’da kurtulmak istediği herşeyi görür. Bu Olgun’un kötü olduğunu göstermez. Sadece Zehra’nın ulaşmak istediği hedeflerin önünde duran bir sevgidir Olgun, aynı anne babası gibi. Zehra daha ilerilere gidebilmek için onu asıl kilitleyen Karabük’ün ifade ettiği iyiliklerden kurtulmalıdır. Onun için Olgun’u hep iter. Onunla flört eder ama hiç bir zaman ona ait olmaz.

 

Kamyon şoförü Mahur ise gelen ve gidendir. Karabük’e ve Zehra’nın hayatına ait değildir. Onun için de bilinçsiz hissettiği bir yere ait olmama duygusunun vücut bulmuş halidir Mahur. Bir düğün gecesinde onun erkeksi ve “cool” haliyle tanışır, dans ederken vücudunu koklar ve hayallerini bu yabancıya yaslyayıp ona aşık olur. Bu bir gecelik aşkın arkasındaki demin bahsettiğimiz baskın duyguların etkisiyle Mahur’a kendini teslim eder. Daha sonra hamile kalır.

 

Finali anlatmak istemiyorum ama benim gördüğüm buradaki bütün ilişkilerde Zehra aşk dışındaki duyguların baskısıyla erkekleri kendi dünyasına dahil eder. Burada bedelsiz aşk yoktur. Evet gerçek hayatta da bu tür ilişkilerin gerçekliği ortada. Ama röportaj yaparken Ustaoğlu’ya bu görüşlerimi söylediğimde bana asla katılmadığını ifade etti. Zehra’nın Mahur karakterine duyduğu duygunun saf aşk olduğunu söyledi. Hatta filmin finali itibariyle Zehra’nın Olgun’a da duyduğu duygunun aşk olduğunu belirtti. Ben burada gerçek aşkın bedeli olmaması gerektiğini düşünüyorum. Filmdeki Zehra karakterinin de yaşadığı bütün ilişkilerde baskın unsurun Karabük’ten kurtulma dürtüsü olduğuna inanıyorum. Zaten olay örgüsü de bunu kanıtlıyor.

 

Gelelim Özcan Deniz olayına. Kesinlikle Özcan Deniz’in türkücü geçmişi veya başka bir önyargı le ilgili değildi şüphelerim. Hatta tam tersi Özcan Deniz’in sinemacı kimliğiyle Yeşim Ustaoğlu’nun kimliğinin uyuşmayacağı üstüneydi. Fakat filmde Ustaoğlu Özcan Deniz’e neredeyse hiç diyalog vermeyerek onun kendi kimliğini hadım etmiş. İşte bu durum filme yaramış ve Ustaoğlu istediği gibi Deniz’in kimliğinden yararlanmış. Böyle olunca aklıma şu soru geliyor, Özcan Deniz’in yerine başkası oynasaydı bu filmde herhangi birşey değişirmiydi? Bilmiyorum. Ama bu soru kafamda dolanıp duruyor. Filmin bazı sahnelerinin çok etkileyici olduğunu da söylemeliyim. Düğün sahnesi veya Karabük’teki diskoda eğlenen “apaçi” gençlerin doğallığı mükemmeldi. Disco sahnesini neredeyse en etkileyici Türk sinemasındaki 10 sahne içine koyabilirim. Tabii bir de çocuk düşürme sahnesi var. Zehra’yı canlandıran Neslihan  Atagül yepyeni bir isim. Bu sahnede muhteşem iş çıkarmış. Onun ismini sinemada daha çok duyacağız diye düşünüyorum.

 

Kısacası yönetmenin bakış açısı benim için filmde soru işaretleri oluşturuyor. Onun aşka bakış açısıyla benim ki çelişiyor. Diyeceksiniz ki sen kimsin, bizi yönetmen ilgilendirir. Ama bir film gösterime çıktıktan sonra artık yönetmenin değil tüketicinin olur. Yani benim, senin veya hepimizin. Bu bağlamda filmi içselleştiremiyorum.

 

 

Serdar Akbıyık

 

twitter.com/serdarakbiyik

Etiketler: araf, serdar akbıyık

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter