Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Antalya’nın Filmlerinden Kısa Kısa…

Antalya’nın Filmlerinden Kısa Kısa…
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

55. Antalya Uluslararası Film Festivali geride kalırken, festivalin yarışmalı bölümünde seyrettiğimiz filmleri Populersinema.com takipçileri için kısa kısa inceledik. Tavsiyelere göz atmayı unutmayın! (Ödüllere dair yorum içermez) 

 

3 Faces / 3 Hayat 

 

İran’ın yasaklı yönetmeni Cafer Panahi çekmeye, çektirmeye festivallerden ödülleri toplamaya devam ediyor. Üzerindeki yasaklardan ötürü ne çekerse çeksin Cannes’nın gediklisi olan Panahi, bu yıl 3 Faces filmiyle En İyi Senaryo ödülüne layık görülmüştü; Panahi hayranları darılmasın ama zaten başka bir kategoride de şansı zor gibiydi... 


İran’ın bir Türkmen köyünde yaşayan ve konservatuara gidip oyuncu olma hayalleri kuran Marziyeh adlı genç kız, Panahi’ye ve İran sinemasının tanınmış oyuncusu Behnaz Jafari’ye ‘bir şekilde’ ulaşır. Panahi ve Jaferi kızın peşinden köyün yolunu tutarlar ve kendilerine gönderilen videonun gerçekliğini araştırmanın peşine düşerler... Geniş açılı kadrajlarıyla seyircinin perspektifini de açan Panahi, yalın anlatım dili, içinde yaşadığı kültürü taşlamadan göstererek mesafeli eleştirmesi ile kendi mesleğine sürgün kalmaya devam ediyor…  

 

Göç Mevsimi / Birds of Passage 

 

Kolombiyalı sinemacılar Cristina Gallego ve Ciro Guerra’nın yönetmenlik koltuğuna beraber oturduğu Birds of Passage/Pájaros de Verano, Türkçe festival çevirisiyle Göç Mevsimi filmi, gerek içeriği gerek anlatım tarzı ve çekim tekniği ile tam bir üçüncü dünya sineması örneği. Dünya prömiyerini 2018 Cannes Film Festivali’nin yan bölümü olan Yönetmenlerin 15 Günü’nde yapan ve akabinde ülkesi sınırları dışında Melbourne, Locarna, Toronto gibi önemli festivallerde gösterilen yapım, Kolombiya-ABD arasındaki uyuşturucu ticaretinin en hızlı döneminde, kendi bölgelerinde üretimi ve ticareti kontrol etmeyi başaran, Wayuu kabilesine ait  bir ailenin yükselişini ve aynı hızla çöküşünü beyazperdeye taşıyor. Film, yüzlerce yıldır aynı geleneklere sıkı sıkı bağlı kaldıkları için varlıklarını sürdürebilen kabile toplumlarının, sıcak paranın getirdiği tatlı modernizm karşısındaki sınavını merkezine alıyor ve bu çalkantıyı, yenilgiyi oldukça yetkin bir dille sinemaya aktarıyor. Türün meraklısı için yakalandığı yerde kaçırılmaması gereken bir film. 

 

Çınar

 

Festivalin yarışma bölümünde yer alan iki yerli filminden biri olan Çınar, yaşanmış birden çok gerçek hikayenin harmanlanmasıyla oluşmuş bir senaryoya sahip. Bir ayağı aksak olan küçük yaştaki oğlunu her gün sırtında okula taşıyan Suna, kasabanın bir devlet dairesinde makam şoförlüğü yapan Mehmet ve onların her şeye razı gibi görünen oğulları Rıza’nın öyküsünü beyazperdeye taşıyan film, aslında yapım sektöründe uzun yıllardır yer alan Mustafa Karadeniz’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik deneyimi. Kars Sarıkamış’ın zorlu hava şartlarında çekilen yapım, naif öyküsüne ve sürprizli finaline rağmen bir ilk filmin kimi sorunlarını da taşıyor.... 

 

 

Ayka 


2008 tarihli bol ödüllü Tulpan filminden 10 yıl sonra Ayka ile yine Cannes’da prömiyer yaptı Kazakistanlı yönetmen ve senarist Sergei Dvortsevoy; fakat bu sefer Belirli Bir Bakış bölümünde değil de ana yarışmada şansını denedi. 2018 Cannes’dan En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle dönen film, bu kategorideki her övgüyü sonuna kadar hak eden bir performansa sahip. Yönetmenin ilk filmi Tulpan’da da beraber çalıştığı Samal Yeslyamova Ayka’da adeta devleşen bir oyunculuk ortaya koyuyor. Yasadışı Kazak bir göçmen olarak, hayatına tutunmaya çalıştığı Rusya’da gerçek bir savaşçı Ayka. Yaşamını kendi eline almak için göze almayacağı şey, yapmayacağı iş yok yeter ki kendisine bir fırsat verilsin. Öte yanında kişisel olarak yaşadığı trajedi ise tüm bu hayatta kalma, ‘survivor’ hikayesinin kurbanı adeta. Film Ayka’yı genel seyirci nezdinde anti-kahraman bir seviyeden başlatıp, finalde sizi -ve de Ayka’yı- vicdanınızla baş başa bırakıyor… Ülkemizde vizyon şansı umarız ki bulur…     

 

12 Years Night/On İki yıllık Gece 

 

Festivalin en politik filmi olan La Noche de 12 Años/ On İki  Yıllık Gece Venedik’teki dünya prömiyerinden sonra ‘şanslı’ Antalyalı sinemaseverlerle buluştu. Zira sert bir tokat şiddetindeki bu Uruguay filminin ülkemizde vizyon şansı şüpheli. Uruguay tarihini ne kadar bilirsiniz bilmiyoruz ama askeri diktatörlük döneminde, aralarında José (Pepe) Mujica’nın da yer aldığı komünist örgüt üyesi 3 tutuklunun 1973’ten başlayarak 12 yıl boyunca ülkenin farklı cezaevlerinde ve zindanlarında bir uçtan diğerine sürüklenen hikayesi, aklı ve kalbi olan her insana derinden dokunacaktır. Uruguay’ın bol ödüllü sinemacısı Álvaro Brechner’in imzasını taşıyan yapım, delirmenin eşiğine gelen üç adamın en berbat koşullarda dahi direnişi bırakmadığını ve baskıcı rejimlerin nasıl akıl ve mantıktan yoksun olarak varlıklarını sürdürdüğünü, çarpıcı bir anlatım diliyle, yetkin karakter örgüsüyle beyazperdeye taşıyor. Nerede yakalarsanız yakalayın mutlaka seyredilmesi gereken bir yapım... Tam adı José Alberto Mujica Cordano olan Pepe lakaplı Mujica’nın serbest kaldıktan sonra siyasete geri döndüğünü 2009 Başkanlık Seçimleri'ne Urugay başkanı seçildiğini 2015’e kadar görevde kaldığını dipnot olarak anımsatalım… 

 

 The Man Who Killed Don Quixote/Don Kişot’u Öldüren Adam 

 

Festivalin kapanış filmi olan ve yarışma bölümünden bağımsız gösterilen The Man Who Killed Don Quixote/Don Kişot’u Öldüren Adam Oscar ve Altın Küre adaylığı da olan sinemacı Terry Gilliam imzasını taşıyor. Tam bir ‘film içinde film’, gerçeklik içinde masal, sıradanlık içinde kahramanlık öyküsü Don Kişot’u Öldüren Adam. Başrol Adam Driver sümsük bir yönetmen bozuntusu Toby olarak karşımıza çıkıp, kendisi yüzünden Don Kişotlaşan ayakkabı ustasının peşinden gerçeklikle fantastiğin bir araya geçtiği bir maceraya balıklama dalıyor. Muhteşem bir yapım tasarım örneği olan filmde neler neler yok ki? Şüphesiz ki devleşen yel değirmenleri, sirk kumpanyalarına göndermeler, uğruna her şeyin göze alındığı aşık olunan kadınlar ve tabii ki Don Kişot’un sadık yaveri Sancho Panza’laşmalar… Film anlatılması çok zor, izlemesi çok keyfili, üzerine Cervantes’in orijinal Don Kişot’unu okuması daha da keyifli bir yapım. Mutlaka sinema perdesinde seyredin…

 

twitter.com/duygukocabayli        

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter