Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Anayurt Oteli

Anayurt Oteli

Restorasyondan geçip vizyona teşrif eden film haberlerine çok seviniyoruz. Sevinçten çocuk oluyoruz. El çırpıyoruz. Mazinin puslu sayfalarından kopup gelen son film; Anayurt Oteli. Bu tıpkı ‘Teyzem’ ya da ‘Hayallerim, Aşkım ve Sen’ gibi beni derinden etkileyenlerden. Belki de ilk sırada olan.

 

Ömer Kavur sinemasının tüllere sarılı mücevheri Anayurt Oteli birkaç ay önce özel bir gala ile yeniden gösterildi. Şimdi vizyonda. Çekildiği yıl olan 1986’dan bu yana belki de en çok konuşulan yerli film başarısı örneği. Orijinal bir kopyası bulunmadığı için Youtube ve Google sayfalarındaki aramalarda 144’lük felaket görüntüsüyle merak edip izleyenlere kafa yedirten bulunmaz gerçek Hint kumaşı. Altın Portakal kazandığı yıldan sonra TRT televizyonlarında zaman zaman gösterilip, sansürden arta kalanlarla idare ettiğimiz medârı iftiharımız.

 

Anadolu’daki bir kasabada müdür kâtibi olan Zebercet, günün birinde Ankara treni ile gelen gizemli bir otel müşterisini takıntı haline getirir, diye başlayabiliriz filmden söz etmeye. Elbette buna hiç gerek yok. Çünkü film, kendi hikâyesinin çok üzerinde. Yusuf Atılgan’ın eserinden uyarlanan senaryo, özgün ve evrensel tabiatıyla, aslından bile iyi yapılmış işlere örnek.

 

Patricia Highsmith romanlarındaki katil profili ile Kafka ve Dostoyevski  derinliğinde psiko-nevrotik bozuluşun birleşimine şahane örnektir Zebercet. Onun karanlık dünyası, belki de doğduğu günden bu yana biriktirdiği öfkeyi görürüz Anayurt Oteli’nde. Taşınması, yaşanması ağır bir hayat onunki. Renkli rüyaların olmadığı, hiç görülmediği bir dünyadır. Hiçbir sebebi yokmuş gibi görünen ama her şeyin el birliği ederek siyaha boğduğu çıkışı olmayan, sonu görünmeyen bir kâbus. Gelen Kadın rolünde Şahika Tekand, tetiklenen güçlü bir travmanın yansıması olarak silahın karşı ucunda. Varoluş ve yok oluş arasındaki hassas sınırı hasar almış bir beynin içine yerleştiren kapalı senaryo, izleyici üzerinde tahribat yapabiliyor. Tüm savunmasızlığı ile insanın, acımasız hayatın ve genlerin zavallı kurbanları olarak toz pembe çarmıha gerilişidir Zebercet karakteri. O’nun kendi tuhaflıklarını izlemesi gibi izleriz. Adım adım öz kıyıma yuvarlanışını, muhteşem depresyon partilerini, ironik ve gülümseten delirişini ürpererek deneyimleriz. Kırılgan çocuklar üzerinde kafayı yeme korkusu yaratabilen güçlü etkisiyle tam bir psikolojik hâdisedir aynı zamanda.

 

Hizmetçide Serra Yılmaz, lobi görevlisi emekli subay rolünde kıymetli Orhan Çağman, karakteristik bir yapı ekliyorlar. Unutulmazı daha da unutulmaz kılıyorlar. Dönem Türkiye’si tasvirine usta müzisyen Attila Özdemiroğlu’nun notaları eşlik ediyor. 

 

Nevrotik acılarını bir türlü genel mutsuzluğa çeviremeyen, ruhundaki boşluğu ölümle kapatana dek kendini kasabanın sokaklarına ve insanlık hallerinin gülünç sıradanlığına salan Zebercet’in hayat yolculuğuna yıllar sonra bir daha tanık olmak, asla kaçırılmaması gereken bir sinema deneyimi. Keskin ve rahatsız edici hayatların görünmeyen yüzünü Zebercet’in üzerinden seyretmek, içine arsenik katılmış ahududu likörünü kazara yudumlamak gibi... 

 

İyi seyirler...

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter