Popüler Sinema

Paylaş
Dosyalar

Formülleri ve hikayeleriyle futbol filmleri

Formülleri ve hikayeleriyle futbol filmleri
Üye: Kerem Akça “Babam İçin”in vizyona girmesiyle aklımıza sinema tarihinde çekilen futbol filmleri geldi. Peki spor filminin bu daha Avrupa bazlı alt türü nasıl yollardan geçerek bugünlere geldi?

 

Zoltan Fabri’nin “Cehennemde İki Devre”si (“Két félidö a pokolban”, 1962) ile sinemaya girdiği bilinen bir alan. Ancak daha ziyade Avrupa halkının siyasi düzenden kaçış, başarı-irade hırsı, kafa dinleme düşüncesi veya bir yerden kurtulma odağıyla çerçevesine aldığı bir şablon. Sinemada futbol filmleri, Amerikan futbol filmleri, boks filmleri ve araba yarışı filmleri kadar baskın bir yere sahip değildir belki. Ancak bunun ana sebebi, sözü geçen formatın ‘Hollywood’ semaları denince virajı biraz ağırdan almasıdır.

 

Zira bu 11 adamla oynanan oyun, daha ziyade Avrupa’da veya Güney Amerika’da işlevlerini sürdürmüştür. Bu durum da Zoltan Fabri’nin filminin devamında “Kalecinin Penaltı Atışındaki Heyecanı” (“Die Angst des Tormanns beim Elfmeter”, 1972) gibi bir Wim Wenders yapımından tutun “Gol Kralı”na (1980) kadar gerçek bir varoluş mücadelesini beraberinde getirmiştir. Ancak şimdilerde esas durum bu alanın formüller açarak kendi kurallarını koyan bir yolun, yer yer katmanlı bir konseptin temsilini sunmasıdır.

 

Yeri geldiğinde işçi sınıfının arasına girme, yeri geldiğinde üstlere odaklanma, yeri geldiğinde bir rekabetin kaynağına dönüşme algısı çokça görülmektedir. Bu alt türün, tarih boyunca ‘futbolcu hikayesi’, ‘taraftar hikayesi’, ‘teknik direktör hikayesi’ gibi alanlarda boy gösterdiği de söylenebilir. Bu hedeflerden açıldığı noktalar ise çok baskın değildir.

 

 

Öncelikle futbolcu filmleri “Zafere Kaçış” (“Victory”, 1981), “Gol Kralı” gibi temsiller verirken bir azim ya da irade hikayesini; “Didier” (1997), ‘Gol’ (‘Goal’) üçlemesi, “Sıradışı Sanıklar” (“Mean Machine”, 2001), “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” (2000) ve “Kaledeki Yalnızlık” (2010) gibi ürünlerle sürdürmüştür. Spor filmlerinin geleneksel başarı hikayesini bünyesine yerleştirmiştir. Ancak esas olan bu durumun bir ‘hayat felsefesi’, ‘sosyolojik taban’ ya da ‘modern fabrika’ya dönüşmesiyle anlamlı hale gelmiştir.

 

1991 tarihli “Ultrà”nın ‘taraftar filmi’ bünyesinden yaptığı temsilin “Daha İyisi Can Sağlığı” (“Purely Belter”, 2000), “Hayatımın Çalımı” (“Bend it Like Beckham”, 2002), “Futbol A.Ş.” (“Football Factory”, 2004), “Holiganlar” (“Green Street Hooligans”, 2005), “Altmış Altı” (“Sixty-Six”, 2006), “Annemler Tatilde” (“O Ano em Que Meus Pais Saíram de Férias”, 2006), “Ofsayt” (“Offside”, 2006), “Maradona, Tanrı’nın Eli” (“Maradona, la mano di Dio”, 2007), “Aşk Tutulması” (2008), “Adı Aşk Bu Eziyetin” (2010), “Hayata Çalım At” (“Looking for Eric”, 2009) ve en son “Babam İçin” (“Will”, 2011) gibi daha ziyade İngiliz işçi sınıfına sızan örnekleri vardır. Bu durum bir taraftar kültürünün (ya da holiganlığın), alt kültür bazında adeta ‘siyahi istismar filmleri’ ya da ‘hood film’ edasıyla dışavurumu olduğu gibi safiyane bir karakterin ruh halini ‘futbol’ merkezli ele almasıyla da bilinir. İki formül oluşturmuştur.

 

Daha ziyade de Roma ile Juventus taraftarlarının arasındaki çatışmayı ve rekabeti ‘suç’a çeviren Ricky Tognazzi ürünü “Ultrà” ile bir işlev kazanmıştır. Bunun Türkiye’ye sıçraması da futbolun hedefleri ve kültürlerdeki yarattıklarıyla iz bırakmasına alan açmıştır.

 

“Zafer Vuruşu” (“A Shot at Glory”, 2000), “Futbol Sevdası” (“3 Zéros”, 2002), “Şut ve Gol” (“Kicking and Screaming”, 2005), “Kahrolası United” (“The Damned United”, 2008) gibi teknik direktör ya da sektör hikayelerindeki klasik bir mesleki deformasyon uzantısı da ‘destansı’ hale getirilmiştir. Bu durum belgesellere daha çok yansısa da buradan da bir alan açmış, sonuncusunun yönetmeni Tom Hooper’ı, aradaki duyguları yansıtma becerisiyle Oscar’a kadar yürütmüştür. Futbolda motivasyon, taktik, liderlik egosu, endüstri, para dönüşü gibilerinin bir analizini yapmıştır.

 

 

“Şaolin Futbolu” (“Siu lam juk kau”, 2001), Tsubasa fenomenini Hong Kong’un Charlie Chaplin’i Shephen Chow önderliğinde estetize etmesiyle dikkat çekmiştir. Garip güldürü yapısının yanında etki bıraktığı bir çerçeve de oluşturmuştur. Yönetmenliği ve geleneğiyle öne çıkıp bir formül oluşmasına alan açmasa da ‘nev-i şahsına münhasır’ konumunu korumuştur.

 

Zaten futbol filmi, temellerini çok sağlam temeller üzerine kurmaz. Daha ziyade sözünü ettiğimiz formüllerden yan hikayeler oluşturararak farklı sınıfları ve kitleleri hedef alır. Sosyolojik bir gözlemin ihtiyacıyla etrafımızı donatır. Hayata benzeyen spor kolunu 22 kişi ile aydınlatır. Geleneksel tek kişilik sporları ‘ekip ruhu’na çeviren birey hikayelerini ancak takım sahibi ve antreönür bünyesinde canlandırır.

 

 

Deneysel oyuncu ruh hali belgeseli “Zidane” (“Zidane, un portrait du 21e siècle”, 2006), “Avrupa’da Bir Gün” (“One Day in Europe”, 2005) ya da “Büyük Derbi” (“Superclasico”, 2011) gibi anlamından sinema dili üreyen omurgalar oluşturmasıyla farklı formatlara açılabileceğini, modern sinema ürünleri verebileceğini kanıtlamıştır. Belki 2000’ler bunun için alan bazında önemlidir. Örneğin haftaya vizyona girecek “Skor Sıfır” (“The Inbetweeners Movie”, 2011) da İngiltere’nin baskın futbol kültüründeki taraftarlık konusunda ‘iki yan hikaye’ kullanmıştır.

 

Dosya: Kerem Akça

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter